18 – 30 Eylül tarihleri arası IMF heyetinin Türkiye ekonomisinin
değerlendirilmesi üzerine yaptığı ziyaret sonucunda oluşturulan raporda, kısa
vadede hem para politikasında hem de maliye politikasında sıkılaştırmaya
gitmenin gerekliliği üzerine vurgu yapılıyor. Orta vadede ise Türkiye’nin iç
tasarruflarının artırılmasının ve yapısal reformlara devam etmesinin önemi
belirtiliyor. IMF söz konusu raporla 2013 yılı için büyüme beklentisini %3.8;
2014 yılı için ise %3.5 olarak duyurdu.
Cari işlemler açığının, artan altın ithalatı ile birlikte, 2013
yılı için GSYH’nın %7’sinin üzerine çıkacağı beklenirken; bir sonraki yılda bu
düzeylerde seyredeceği belirtiliyor. Enflasyondaki gelişmelerin ve TL’deki
değer kaybının hem bu yıl hem de 2014’te enflasyonun %5 olan hedefin üzerinde
seyretmesine neden olacağı vurgulanıyor. Bununla birlikte, sermaye
akımlarındaki zayıflamanın veya sermaye çıkışının Türk ekonomisi üzerinde ciddi
sonuçları olabileceğini ve bu riski düşürecek politikaların hayata geçirilmesi
gerektiği belirtiliyor. Bu itibarla, IMF heyetinin bulgularını içeren raporda,
para ve maliye politikalarına ilişkin öneriler de sıralanıyor:
Para
Politikasına İlişkin Öneriler:
Kredilerdeki yüksek büyüme, manşet ve çekirdek enflasyonun yüksek
olması (özellikle de %5 olan hedefin çok üzerinde olması) ve genişlemeye devam
eden yüksek cari açık nedeniyle, Merkez Bankası’nın politika faizi olan 1
haftalık repo oranının artırılması gerektiği savunuluyor. Bunun
gerçekleştirilmemesi halinde enflasyonun ve beklentilerin ortaya konan
enflasyon hedefine paralel gerçekleşmesinin zor olacağı belirtiliyor. Bunun
yanı sıra, Merkez Bankası’nın hâlihazırda uyguladığı para politikası
çerçevesinin enflasyon hedefine ulaşmada yetersiz kaldığı ve parasal aktarım
mekanizmalarını zayıflattığı savunulurken; uluslararası piyasalardaki durum da
dikkate alındığında söz konusu politikaların sorgulandığı ve iletişimi
karmaşıklaştırdığı eleştirisi getiriliyor. Dövize yapılan müdahalenin doğru
para politikasının yerini alamayacağının savunulduğu raporda, Merkez
Bankası’nın döviz satımını sadece aşırı oynaklığa karşı kullanmasının uygun
olacağı belirtiliyor.
Maliye
Politikasına İlişkin Öneriler:
2013 yılı için bütçe hedeflerinin ulaşılabilir olduğu
vurgulanmakla birlikte Türkiye’nin, özellikle kamu yatırım harcamaları
nedeniyle, genişlemeci maliye politikası uyguladığı belirtiliyor. Maliye
politikasının, uluslararası piyasalar kaynaklı riskleri azaltmada önemli bir
rolü olduğunun savunulduğu IMF heyetinin bulgularında, bunu gerçekleştirmekte
yüksek kamu tasarruflarına ihtiyaç duyulduğu belirtiliyor. Böylece, 2014
bütçesinde, faiz dışı harcama seviyesi olarak 2013-2015 orta vadeli planda
belirtilen seviyenin hedef alınması gerektiği tavsiye ediliyor. Söz konusu
hedefin (yapısal bütçe açığında, GSYH’’nın %0.7’si oranında bir iyileşme), mali
disiplinin korunduğu yönünde piyasalara sinyal vermede etkin olacağı da
belirtiliyor.
Finansal
İstikrara İlişkin Bulgular:
IMF heyetinin raporunda, Türkiye’deki finansal sistemin, tüm
risklere rağmen olumlu bir görünüme sahip olduğu belirtiliyor. Bu olumlu
görünüme kanıt olarak, rakiplerine kıyasla Türkiye’deki bankaların kaldıraç
oranlarının ve tahsili gecikmiş alacaklarının görece daha düşük olduğunun altı
çizilirken; sermaye yeterlilik oranın yüksek, kredilerin büyük ölçüde
mevduatlardan karşılandığı ve açık pozisyonlarının büyük olmadığı vurgulanıyor.
Kredilerdeki hızlı artış sektör için risk olarak tanımlanırken; bankaların
döviz borçlanmasının miktarının ve yapısının takip edilmesi gerektiği
belirtiliyor. Finansal olmayan kuruluşlara kullandırılan döviz kredilerinin
risk ağırlıklarının artırılması veya bu kredilerin kullanımında sınırlama için
zorunlu karşılık artırımına gidilmesi tavsiye edilirken; bireysel müşterilerin
kredi kartı limitlerinin gelirlerine endekslenmesi politikası da olumlu
karşılanıyor. Bu uygulamanın ihtiyaç kredilerine de uygulanabileceği
belirtiliyor.
IMF heyetinin oluşturduğu
raporun sonuç bölümünde, Türkiye’nin gerçekleştirmesi gereken yapısal
reformlara değiniliyor. Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin, sürekli olarak dış
finansman sağlayarak %4 ile %5 arasında bir büyümeyi yakalayamayacağına dikkat
çekiliyor. Düşük seviyedeki tasarruf oranları göz önüne alındığında
yatırımların sermaye girişlerine bağlı olduğu belirtiliyor. Yapısal reformların
hayata geçirilmemesi halinde ise büyümenin tarihi seviyelerin altında
seyredeceğine ilişkin uyarıda bulunuluyor.
Bireysel emeklilik reformu tasarrufları artırmada olumlu
karşılanırken; kamu tasarruflarının da artırılması gerektiğine dikkat
çekiliyor. Bu itibarla yetkililerin orta vadede daha yüksek faiz dışı fazla
hedefi ortaya koymaları gerektiği belirtiliyor. Son olarak, üretkenliğin
artırılmasına dönük eğitim ve işgücü reformları, enerji bağımlılığını azaltıcı
yönde politikalar, kayıt dışı ekonomiyle mücadele yönünde atılan adımların
sürdürülmesi, büyümeyi artıracak başlıca yapısal reformlar olarak sıralanıyor.