En son yayınlanan Enflasyon Raporu'nun 20-22. sayfalarında yer alan 2.1 nolu KUTU'da yer alan "Fed Bilançosunun Küçültülmesi ve Olası Etkileri" başlıklı çalışmayı burada aynen paylaşıyprum. Faydalı olması dileğiyle.
Fed yetkilileri, Eylül 2017 toplantısı sonrasındaki açıklamalarında,
bir süredir iletişimini devam ettirdikleri bilanço küçültme programına Ekim ayı
itibarıyla başlanacağını duyurmuştur. Bu kutuda söz konusu programın ne şekilde
gerçekleştirilmesinin planlandığı ve programa hangi nedenlerle ihtiyaç
duyulduğu özetlenmeye çalışılmış, programın sonuçlarına ilişkin olası
senaryolar ve faiz politikası ile ilişkisi tartışılmıştır.
Küresel kriz öncesinden bugüne Fed bilançosunun nasıl değiştiği Tablo
1’de özetlenmiştir. Merkez bankaları para politikası uygulamalarında piyasa
işlemlerine başvurmakta ve bu işlemler için genellikle devlet tahvillerinden
oluşan bir finansal varlık portföyü tutmaktadır. Fed’in kriz öncesi
bilançosunda görülen finansal varlıklar bu çerçevede değerlendirilebilir. Kriz
sonrası bilanço incelendiğinde ise bu miktarın yaklaşık beş katına yükseldiği
görülmektedir. Bu durum üç aşamada uygulamaya konulan tahvil alım
programlarının bir sonucu olmuş ve Fed bu yolla para arzını artırırken
bilançosunun yükümlülük kısmında ise “banka rezervleri” kalemi yükselmiştir
(Grafik 1). Sonuç olarak, kriz öncesinde Fed’in bilançosu GSYİH’ye oran olarak
yaklaşık yüzde 5 seviyesindeyken, bugün yüzde 23 seviyesine kadar yükselmiştir.
Merkez bankaları genel ilke olarak para politikası uygulamalarına
yetecek miktarın üzerinde devlet tahvili tutmak istemezler. Devlet
tahvillerinin büyük ölçeklerde merkez bankasınca satın alınması kamu açığı
finansmanının üstlenilmesi anlamını taşır ve ekonomi tarihinde defalarca test
edildiği üzere sürdürülebilir olmayan bu durum enflasyonda yüksek oranlı
artışlara neden olur. Dolayısıyla, Fed ve tahvil alımı yapan diğer merkez
bankaları bu durumun kriz sonrasında hedeflerin oldukça altına düşen enflasyon
oranlarını hedefe yaklaştırmak ve büyümeyi canlandırmak için uygulanan geçici
bir politika olduğunu belirtmiştir.
Bu genel ilke dışında, büyüyen bilanço hacmi Fed’in para politikası
uygulaması açısından da sorun oluşturmaktadır. Tahvil alımları ile piyasadaki
likiditenin çok yüksek seviyelere çıkması, Fed’in kısa vadeli faizler
üzerindeki etkisini kaybetmesi anlamı taşımaktadır. Fed faizi yükseltmek istese
dahi piyasadaki likidite kısa vadeli faizlerin sıfır ve hatta negatif
düzeylerde gerçekleşmesine neden olabilecektir. Bu durum Fed’in para politikası
uygulamalarını değiştirmesine yol açmıştır. Bu çerçevede, Fed tüm banka
rezervlerine (hem zorunlu hem de serbest karşılıklara) faiz ödemeye başlamış ve
Fed’de rezerv tutma hakkına sahip olmayan finansal kuruluşlar için de ters repo
uygulamasına gitmiştir.
Yukarıda bahsedilen, biri ilkesel diğeri uygulama ile ilgili, iki sorun
Fed’in bilanço küçültmek istemesinin temel nedenleridir. Fed tahvil alım
programları sırasında devlet tahvillerinin yanı sıra konut kredisine dayalı
menkul kıymetleri de satın almıştır. Bu menkul kıymetlerin tutulması merkez
bankaları açısından standart bir uygulama değildir ve Fed uzun vadede varlık
portföyünün yalnızca para politikası uygulamaya yetecek kadar devlet
tahvilinden oluşması yönünde bir iradeyi 2014 yılında açıkladığı bir
duyurusunda ortaya koymuştur (Fed, 2014).
Fed’in banka rezervlerine kısa vadeli faiz hedefinin üst sınırından
faiz ödediği görülmektedir. Faiz oranları düşükken bu bir sorun teşkil
etmemektedir. Ancak faiz artışları başladıktan sonra, piyasadaki likidite
miktarı değişmediğinden, Fed’in faiz harcamaları giderek artmaktadır. Söz
konusu harcamaların kontrol altında tutulması için kademeli faiz artışları ile
birlikte bilançonun küçültülmesi ve dolayısıyla banka rezervlerinin azaltılması
gerekmektedir.
Açıklanan bilanço küçültme programına göre Fed, başlangıçta herhangi
bir finansal varlık satışı yapmayacak, yalnızca önceden belirlenen limitler
dahilinde vadesi gelen varlıkların bir kısmını yenilemeyerek tahvil stokunu
azaltma yoluna gidecektir. Bu limitler bir yıl boyunca gitgide artarak daha
sonra sabitlenecek ve bilanço küçülmeye devam edecektir.
Programla ilgili henüz netlik kazanmayan önemli unsur program
sonrasında nihai bilanço büyüklüğünün ne olacağıdır. Bilanço küçültmenin
varabileceği en uç nokta banka rezervlerinin sıfırlanması ve Fed’in menkul
kıymet stokunun kriz öncesindeki gibi yaklaşık olarak dolaşımdaki para
miktarına eşitlenmesidir. 2014 yılında açıklanan normalleşme yol haritası buna
benzer bir durumu ima ediyor olsa da, Fed daha sonra banka rezervlerini tamamen
sıfırlamayabileceğini ve bilançosunu bu son noktaya kadar küçültmeyebileceğini
belirtmiş; söz konusu rezervlerin bankacılık sistemi açısından kullanışlı olup
olmadığını gözleyerek nihai kararını vereceğini açıklamıştır. Bir başka ifadeyle,
bilanço küçültme sürecinin hangi noktada sonlanacağı henüz belirsizliğini
korumaktadır.
Fed Bilançosunun Küçültülmesinin Olası Etkileri
Gelişmekte olan ülke piyasaları açısından Fed para politikaları temel
olarak finansal piyasalar kanalıyla etkili olmaktadır. Fed’in bilanço
küçültmesinin veya kısa vadeli faizleri artırmasının beklenen ilk etkileri uzun
vadeli tahvil faizlerinin artması ve doların değer kazanması yönündedir. Bir
başka deyişle, her iki politikanın da piyasalar üzerinde benzer etkileri olduğu
söylenebilir. Ancak bilanço küçültmesi ve politika faiz artırımları arasındaki
temel farklılık kur ve faiz üzerindeki göreli etkileridir. Etkilerin yönü aynı
olmakla birlikte, kısa vadeli faizlerdeki değişimin kur üzerindeki etkisinin
daha güçlü olması beklenmektedir. Öte yandan, Fed portföyünün daha çok uzun
vadeli tahvillerden oluştuğu göz önüne alındığında, bilanço küçültmenin
etkisinin vade primi yoluyla uzun vadeli tahvil getirileri üzerinde
yoğunlaşması olası görülmektedir. Bu durumu aslında önceki politikalar ile
oluşan etkinin geri alınması olarak yorumlamak mümkündür. Nitekim büyük ölçekli
tahvil alımları ve özellikle kısa ve uzun vadeli tahvillerin değişimini içeren
“operation twist” programı, daha önce uzun vadeli faizlerin ve vade priminin
belirgin olarak düşmesine yol açmıştır (Grafik 2). Şimdi sürecin tersine
dönmesi ile benzer etkilerin de ters yönde gerçekleşmesi beklenmektedir.
Kur ve faiz üzerindeki bu etkiler şüphesiz gelişmekte olan ülke
ekonomileri açısından son derece önemlidir. ABD piyasasındaki gelişmeler
sermaye hareketleri ve uluslararası ticaret kanalları ile küresel ekonomiye de
etki edecektir. Ancak bu etkilerin ne kadar güçlü olacağı, yukarıda da
belirtildiği üzere, Fed’in bilançosunu ne kadar küçülteceği ve sonrasında para
politikası uygulamalarını nasıl şekillendireceği ile de yakından ilgilidir.
Örneğin, Fed’in banka rezervlerinin nihai düzeyi konusundaki kararı ve
operasyon sonrası ters repo programına devam edip etmeyeceği gibi etkenler de
vade priminin ne ölçüde artacağı açısından önemli görünmektedir (Perli, 2017).1
Genel Değerlendirme
Fed’in bilanço küçültmesi küresel likiditede uzun vadeye yayılacak bir
daralmaya işaret etmektedir. Ancak bilançonun nihai büyüklüğü ve Fed’in piyasa
faizlerine ileride ne şekilde etki edeceği konusu belirsizliğini korumaktadır.
Fed’in bu unsurlarla ilgili kararları, ilerleyen zamanda programın etkilerini
gözlemleyerek vermek istediği görülmektedir. Bununla birlikte söz konusu
kararlar bilanço operasyonun uzun vadeli faizler üzerindeki nihai etkisinin
büyüklüğü açısından da belirleyici olabilecektir. Ayrıca, parasal genişleme
dönemi ile günümüz arasında küresel ekonomik koşullar açısından farklılıklar
bulunduğu ve bu nedenle bilanço küçülmesinin faiz üzerindeki artırıcı
etkisinin, tahvil alımları sırasında gözlenen düşürücü etkiye göre daha sınırlı
kalabileceği yönünde de görüşler bulunmaktadır (Bostic, 2017).
Bilanço küçültme
sürecinin niceliksel genişleme sürecinden en temel farkı, kısa vadeli faizin ve
bilanço büyüklüğünün eşanlı değiştirilebilecek olmasıdır. Nitekim genişleme
süreci sırasında önce faiz indirilmiş, sonra tahvil alımlarına başlanmıştı. Bu
durumu yönetebilmek açısından, Fed, bilanço programını daha otomatik bir
mekanizma üzerine kurmuş, ana politika aracının kısa vadeli faiz olmaya devam
ettiğini vurgulamıştır. Bundan sonra, Fed’in, bilanço küçülmesinin etkilerini
de dikkatle izleyerek, gelecekte yapacağı faiz artışlarının sayısını buna göre
ayarlaması beklenmektedir.
Fed’in kısa vadeli faiz
aracını kullanmak yerine ihtiyaç duyduğu sıkılaşmanın bir kısmını bilanço
yoluyla gerçekleştirmesi, gelecekte daha az faiz artışı anlamına da
gelebilecektir. Bu durumda kurlar üzerindeki baskı da azalabilecektir. Sürecin
zamana yayılmasının gelişmekte olan ülkeler açısından bir avantaj olarak
görülebileceği değerlendirilmektedir. Bununla birlikte, yakın gelecekte
başlayacak Fed’in bilanço küçültme programının finansal piyasa koşulları ve
beklentileri üzerindeki etkileri politika yapıcılar tarafından yakından
izlenecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder