Küreselleşen
dünyada 2008 mortgage krizinden bu yana ekonomi politikaları sil baştan değişmeye,
yeniden tanımlanmaya başlamıştır. Serbest piyasa ekonomisinin lokomotif
ülkelerinin yıllardır tüm dünyaya dayattığı serbest piyasaya yönelik
politikalar, yerini serbest piyasadan uzaklaşan devletin birçok noktaya müdahale
ettiiği, bir takım kotalarla ve vergilerle kendi ülkesinin çıkarlarını gözeten
korumacı politikalara dönüşerek serbest piyasanın tüm dinamiklerini alt üst eden
bir yapıya evrilmiş durumdadır.
Dövizle Borçlanmada Değişim Başladı
Dövizle
dolaşmanın bile yasak olduğu 1980 dönemlerinden çıkan Türkiye, küreselleşen
dünyada serbest piyasa ekonomisine mümkün olduğunca ayak uydurarak (%100
başardığı elbette söylenemez) bugünlere kadar gelmiştir. Şimdi ise, bu değişim
rüzgarından nasibini almaya başlamaktadır.
Üretim ve Katma Değerden Uzaklaşan,
Tüketim Odaklı Türkiye
2002-2008
döneminde küresel piyasalardaki ucuz ve bol likitidenin getirmiş olduğu iyimser
rüzgarları arkasına alan Türkiye ekonomisi, diğer tüm gelişmekte olan ülkelerle
birlikte büyümeye devam etmiş, 2008 krizi sonrasında Türkiye gibi yüksek faiz
ve getiri imkanı sunan gelişmekte olan ülkeler cazip halde kalmaya devam etmiş
ve bugüne kadar gelinmiştir. Hemen hemen 16 yıllık bol ve ucuz likitide
döneminde üretimden gittikçe uzaklaşan, tüketim (hatta son yıllarda büyük
ölçüde inşaat) odaklı büyüme modeliyle hareket eden Türkiye, bu dönemin
getirmiş olduğu imkanları üretime ve katma değere yatırmayarak değerlendiremediği
gibi, tüketim nedeniyle geleceğinden de çalarak ödenmesi mümkün olmayan devasa
borçlar yaratmıştır.
Türkiye’nin Dış Borç Stoku Ne Kadar?
Dış
borç 2017 sonu itibariyle 450 milyar USD’ye yakın bir seviyeye yükselmiş
durumdadır. 2023 yılında 500 milyar USD ihracat hedefi bulunan Türkiye’nin 2017
yılı ihracat tutarı ise 157 milyar USD’dir. (Bu hedefin oluşturulduğu 2011-2012
döneminden beri bu tutar hemen hemen aynı seviyededir.) İthalat ise, 234 milyar
USD’dir. Yani ihraç ettiğimizden fazla ithal etmekteyiz. 2017 yılında +157-234=
-77 milyar USD dış ticaret dengesi açık
vermiş durumdadır. Yani borcu kapatmak için yurtdışından döviz gelmemektedir.
Bu tablodan uzunca bir süre daha gelmeyeceği de rahatça anlaşılabilmektedir.
Yurtiçi yerleşiklerin 2017 sonu itibariyle yabancı para mevduatı ise, 201
milyar USD seviyesindedir. Turizm gelirleri veya doğrudan yabancı yatırımlar
gibi bir takım döviz girdilerini dikkate almazsak, Türkiye bu borcu asla
ödeyemecektir.
Türkiye’nin Dış Borcu Ödenemez
Seviyelere ulaşmıştır
Bu tabloyu
birileri farketmiş olacak ki, ne yapalım da bu dövizle borçlanmayı
sınırlandıralım/azaltalım ve uzun vadede dövizle borçlanmanın getirmiş olduğu kur
risklerini minimize ederek piyasayı kontrol altında tutalım diyerek, serbest
piyasa ekonomisini alt üst edecek tepeden inme bir yaklaşımla, kamuoyunun
görüşünü dahi almadan düzenlemelere gidilmiş ve yapılacak uygulamaların ilk
kısımları resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Peki 32 Sayılı Karardaki Değişiklikler
Ne Getiriyor?
Yapılan/yapılacak düzenlemelere
ilişkin görüş ve değerledirmelerimizi aşağıdaki gibidir;
25
Ocak 2018 tarihinde resmi gazete yayınlanan değişlikle birlikte, 02 Mayıs
2018’den itibaren 15 milyon USD altında döviz kredisi olan şirketlerin
kullanabilecekleri döviz kredisi tutarı son 3 yıl döviz gelirleri ile
sınırlandırılmış, bazı şirketler ve döviz kredileri için ise istisnalar
getirilmiştir. İlgili tarih itibariyle 15 milyon USD ve üzerinde kredisi olan
şirketler için ise herhangi bir kısıtlama öngörülmemiştir. Piyasadaki kur
risklerinin azaltılmasını amaçlayan bu kararın iki aşamalı düzenlemenin ilk
aşaması olduğu ve ikinci aşamada da döviz kredisi kullanan şirketlere
taşıdıkları açık pozisyonları üzerinden hedge etme zorunluluğu getirileceğinin
planladığı bilgisi açıklanmıştır.
17
Şubat 2018 tarihlinde resmi gazete yayınlanan yönetmelik, 15 milyon USD
üzerinde döviz kredisi bulunan şirketler için getirilen düzenlemenin takip alt
yapısını oluşturma amacıyla yayınlanmıştır.
32
sayılı kararın değiştirilmesindeki amaç her ne kadar dövizle borçlanmayı
sınırlandırmak ve döviz talebini azaltarak piyasada maruz kalınan kur
risklerini azaltmak olsa da, yapılan değişiklikler ve uygulamaya ilişkin
yapılan açıklamalar tam tersine dövize talebi artıran ve TL faizlerin daha da
yükselmesine sebep olabilir niteliktedir.
15
milyon USD krediye sahip olma kriteri, Şirketlerin büyüklüklerini değerlendirme
amacına hizmet etmemektedir. Örneğin, bazı Şirketler Grubunda ana şirket bugüne
kadar borçlanmamayı tercih etmiş olabilir. 15 milyon USD krediye sahip
olunmaması ana şirketin küçük olduğu anlamına gelmemektedir. Büyük şirket
kriterinin tekrar değerlendirilmesi önem arzetmektedir.
Kur
riski yönetimi, her şirket özelinde finansal ve faaliyet yapısı ayrı ayrı
değerlendirilerek yapılabilir. Tüm yapılara uyan standart bir uygulama
oluşturmak finansal açıdan çok mümkün değildir. Örneğin, bazı durumalarda
Şirketin faaliyet yapısı Doğal Hedge’e müsait olabilir, bu durumda hedging
işlemine ihtiyacı olmayan bir şirkete zorla zararına hedging işlemi
yaptırılması durumunda kalınabilir. Döviz cinsinden borçlanmaya getirilen
sınırlamadaki eksiklikler ve gereğinden fazla hedge zorunluluğu getirilmesi hem
şirketler hem de piyasa açısından olumsuz sonuçlara sebep olabilir. Hedge
işlemlerine ilişkin yönetmelik çıkmadan bir takım istisları içermesi için
önerilerde bulunabilir.
15
milyon USD’nin altında borçlanması bulunan Şirketler, 3 yıllık döviz geliri
sınırlamasına takılmamak için uygulamanın başlayacağı 2 Mayıs 2018 tarihine
kadar bu tutarın üzerine döviz borçlanarak gereksiz yere bir talep
oluşturacaktır.
Döviz
yerine TL borçlanılması veya hedge işlemlerinin artması, TL faizlerinin daha da
yükselmesine sebep olabilir, düşük faiz hedefi zarar görebilir, bazı firmaların
finansmana erişimi sınırlanabilir. Uzun vadeli kredi ihtiyacı TL borçlanma ile
yeterince karşılanamayacağından, firmalarda likidite/refinansman sorunu
doğabilecektir.
Dövizle
borçlanmanın sınırlandırılması ve TL faizlerin yükselmesi, yatırımların ve
dolayısıyla istihdamın da azalmasına sebep olabilecektir.
Bildirim Yükümlülüğü Yönetmeliği’ne ilişkin olarak, 15
mio USD üstü döviz borcu olan firmalardan ziyade, Bağımsız Denetime Tabi olma
gibi bir tanım/kriter getirilmesinin önerildiği ancak bu önerinin kabul
edilmediği bilgisi edinilmiştir. Büyük-küçük şirket tanımı yerine 15 mio USD
eşik değeri belirlenmesinin, 32 Sayılı Karar’daki değişiklik ile hiç döviz
borçlanmamış büyük şirketlerin, yurt dışında yatırım yapamayacak noktaya
geleceğinden hareketle düzenleme sorun yaratabilir.
Tanımlamalarda
eksiklikler ve muğlak alanlar bulunmaktadır. İhracat ve transit satış vb.
konular için hangi mevcut mevzuatlardaki hangi düzenlemenin göz önünde
bulundurulacağının bilgisi ilgili değişiklikte anlaşılamamaktadır.
Yayımlanan
Karar’da yer alan döviz geliri tanımının dövize dayalı varlık ya da değeri
dövize dayalı olarak belirlenen tüm satışların “döviz geliri” tanımına
eklenmesi önerilebilir. Bu kapsamda döviz geliri tanımında önerilecek
değişiklik talebini destekleyebilmek adına, sektörler özelinde karşılaşılan
örneklerden yola çıkılarak öneriler oluşturulabilir. Ayrıca, döviz kredisi
tanımında Eurobond ihraçları vb. enstrümanların da ayrı bir belirsizlik olarak
yer almaktadır. Yurtdışından dövizle nakit finansman sağlanamamakla birlikte
Eurobond borçlanması için herhangi bir engel bulunmamaktadır.
Yurt dışından
kullanılacak yabancı kaynakların takip ve izlemelerinin daha titizlikle
yapılacağı ve bu hususta bankaların görevlendirileceği, buna ilave olarak,
Yurtdışından temin edilen “Shareholder Loan”ların da bildirim yükümlülüğü
kapsamında sisteme dahil edileceği öğrenilmiştir.
Konsolidasyon
esaslarına ilişkin net tanımlamalar yapılmamıştır. Konsolide bazda bakıldığı
durumda, konsolidasyona dahil olan şirketlerin bir kısmı tam konsolide
edilirken (bağlı ortaklıklar) diğer kısmı özkaynak yöntemi ile konsolide edilebilmektedir.
Özkaynak yöntemi ile konsolide edilen şirketlerin döviz borçlanmaları konsolide
raporlarda gözükmeyecektir.
Dış Ticaret Sermaye Şirketleri ve bu
şirketler üzerinden işlem yapan imalatçı şirketlerde döviz kredisi kullanımı
açısından mevzuatın netleştirilmesi gerekmektedir. İhracata konu ürünün üretimi
için yatırım yapan şirketin söz konusu ihracat büyüklüğünden yararlanarak uygun
koşullarda döviz kredisi kullanabilmesi konusunda görüş iletilebilir.
Grup
Şirketleri’nin, ana ortaklık kefaleti ile döviz kredisi kullanabildiği
durumların kapsam dışı bırakılmasının önerilebilir. Bu kapsamda bağlı
ortaklıkların kredi kullanımlarında garantör olunması halinde ana şirket
büyüklüklerinden yararlanılmasına imkan sağlanması konusunda görüş
iletilebilir. Özellikle yeni yatırımlar için kurulan şirketlerin garantörlükle
borçlanabilmesinin temini yatırımların devamlılığı için önem arzetmektedir.
Yönetmelik
kapsamında tanımlanan bildirim yükümlülüğüne göre bankalar, TCMB veri tabanına
(www.tcmbveri.gov.tr) girilecek bu verilere erişim sağlayacaktır. Bu erişimin
devamında, Şirketlerin kredi kullanımı esnasında, zorunlu olarak ilgili
kredinin belirli kısmının hedge edilmesine ilişkin olarak türev ürün
kullanılmasına yönelik düzenlemeler gelecektir.
Gelecek yeni
düzenlemelerdeki hedge işlemlerinin düzenleme kapsamına nasıl alınması
gerektiği netleştirilmeli. Hedge accounting ile beraber hedge dışında kalan
kısmın bildirimi kapsamında cash flow hedge/net invesment hedge etkisinin de
bildirim sistemine alınmasının teklif edilebilir.
elinize sağlık.
YanıtlaSil